ALIAS GRACE | SUÇLU MU, SUÇSUZ MU?
Mayıs 23, 2018
Margaret Atwood'un aynı adlı romanından uyarlanan mini dizi Alias Grace, 1843 yılında Kanada'da, İrlanda göçmeni Grace Marks'ın iki kişiyi öldürmekten ömür boyu hapse mahkum edilmesini ve on beş yılını Kingston Cezaevi'nde geçirmesini konu alıyor. Geçmişte gerçekten yaşanmış olan bu olayı usta yazar Margaret Atwood kendi kalemiyle yorumlamış. Grace Marks'ın gerçekten suçlu olup olmadığı da hala belirsizliğini korumakta.
Cinayetle suçlanan bir kadın o dönemlerde sık rastlanan bir şey değildi. Grace'in tabiriyle "Murderess" olmak, herkesin ilgisinin üzerinizde olması için yeterli bir sebep. Ayrıca Grace'in katil olduğuna inananlar kadar, masum olduğuna inananlar da var. Bunlardan biri olan kilise papazı da Grace'in kendi evinde hizmetçilik yapmaya devam etmesini sağlamış ve bir yandan da kilise komitesiyle birlikte Amerika'dan çağırdıkları bir doktorun, Grace'in serbest bırakılması için bir rapor kaleme almasını istiyor. Hali hazırda zaten yargılanmış olan Grace, doktor raporunun bir şey değiştirmeyeceğini düşünse de, hikayesini en başından bizler için anlatmaya başlar.
Her bölümünü merak içinde izlediğim bir dizi oldu Alias Grace. İzlerken "Keşke önce romanı okusaydım," dediğim çok oldu ama yorumlara bakıldığında dizi de bir hayli tatmin edici. Öncelikle sinematografisi bir harikaydı. Dönemin mimarisi, yaşam koşulları, göçmenlerin yaşadığı zorluklar da çok güzel yansıtılmış. En beğendiğim yanı ise her bölümün başında Emily Dickinson, Edgar Allen Poe gibi şairlerin şiirlerinden bazı kıtalara yer verilmesiydi. Kitabı şöyle bir gözden geçirdiğimde, bunun kitabın bölümlerinin başında da uygulanmış olduğunu gördüm. Her bir şiir, hikayenin karanlık yönünü anlatmak için gayet ustaca kullanılmış. 1800'lerde kadın olmak zaten bir hayli zorken, daha on altı yaşındaki Grace hem en sevdiklerinin ölümüne tanık olmuş hem de iş vereninin ve evin kahyasının katili olmakla suçlanıyor. Grace akıl hastası mı yoksa soğuk kanlı bir katil mi? Aslında dizi boyunca bu sorunun yanıtını bulmaya çalışıyoruz. Ayrıca bazı batıl inançların da doğru çıkabildiğini gösteriyor hikaye bize. Mesela o zamanlar, ölen kişinin öldüğü mekanın penceresi açılıp ruhun çıkmasına izin verilmezse, o ruhun sonsuza dek orada mahkum kalacağına inanılıyor. Bir diğer inanç ise, Grace ve Mary'nin yatmadan önce yaptığı, elmanın kabuğunu hiç kopmayacak bir şekilde soyduktan sonra başının üzerinden arkana fırlatmak ve kabuğun şeklini aldığı harfle ismi başlayan biriyle evlenecek olmak. Grace'in kabuğu J harfini alır ve Grace'in yaşamı boyunca karşısına çıkan erkeklerin hepsinin adının baş harfi de J olur.
Fazla uzatmadan söylemeliyim ki, bir yerlerde denk gelirseniz bu diziyi mutlaka izlemelisiniz. Zaten altı bölümcük bir şey. Masum görünen ama bir o kadar da tüyler ürperten bir öyküydü benim için. Umarım siz de beğenirsiniz.
0 yorum