DİZİ ÖNERİSİ | GILMORE GIRLS
Ocak 10, 2018
Gilmore Girls hayatıma gireli yaklaşık bir yıl kadar oluyor. Ondan öncesinde ilk altı bölümünü izleyip bırakmış, sadece Tumblr veya Instagram'da falan görür olmuştum. Daha sonra Netflix'in dizinin devamı niteliğinde dört bölüm daha yayınlayacağını öğrenmemle, diziye kaldığım yerden devam etmeye karar verdim ve bu hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri oldu.
BİR ANNE, BİR KIZ, BİR KASABA
Senaryosu öyle Breaking Bad veya Game of Thrones gibi ilginç ve heyecanlı değil Gilmore Girls'ün. Tam tersi, çok sıradan ve insan hayatına odaklı ilerliyor. 16 yaşında hamile kalan Lorelai'ın zengin ve baskıcı ailesini terkedip Stars Hollow adlı görüp görebileceğiniz en çatlak ama en güzel kasabaya taşınmasıyla başlıyor olaylar. Burada bir otelde çalışmaya başlıyor ve kariyerini de bu yolda devam ettiriyor. Rory'yi doğurmasıyla birlikte de artık beraber büyümeye başlıyorlar ve harika bir anne-kız ilişkisi yaratıyorlar. Yalnız bir anne olduğu için hem evi geçindirmeye çalışıyor hem de Rory'yi yetiştiriyor Lorelai. Bunların yanında neredeyse tüm aktivitelerini birlikte yapıyorlar. Sabahları erkenden Luke'un Yeri'nde kahve ve kahvaltıyı, akşam eve dönüldüğünde film ve abur cubur seansları izliyor.
Anne ve kızdan çok iki arkadaş gibiler. Rory başına ne gelse annesine anlatır, Lorelai da Rory'ye. Erkek arkadaşları, iş yerinde veya okulda sorunları, ebeveyn problemleri de sıklıkla konuşulan konular arasında. Popüler kültürle ilgili yapılan göndermeler ve dönemin ünlü simalarından bahsedilmesi de diziyi oldukça çekici kılıyor. Çok zeki diyaloglar ve çoğu zaman güldüren tartışmalar da hiç sıkılmadan izlemenizi sağlıyor. Öyle ki ben her bölümü bitirdiğimde dizginlenemez bir istekle diğer bölüme atlar olmuştum.
Diziye başladığım anlarda, keşke daha erken izleseydim diye geçirirdim içimden çünkü Rory'nin lise hayatındaki azmi ve hedefleri beni çok motive edebilirmiş gibi geliyor. Onun üniversite ve bölüm kararını bile çok önceden vermesi ve bunun için çok çalışması, ayrıca önlenemeyen kitap okuma sevgisi de Rory'yi benim için iyi bir rol model yapabilirmiş.
Tabi ki koskoca dizide sadece bu iki kadın yer almıyor. Diğer karakterler de oldukça ilginç ve önemli bir yere sahipler. Neredeyse tüm kasabanın kahvaltı ve yemek ihtiyacını gideren Luke, Lorelai'a kasabaya taşındığından beri aşık ama bir türlü açılamıyor. Her ne kadar kasabalılardan pek hoşlanmasa da ihtiyacı olana da yardım eden biri. Ayrıca lokantasında telefon kullanmak yasak.

Sık sık gördüğümüz diğer karakterler Lorelai'ın anne ve babası Emily ile Richard, Rory'nin liseden rakibi olup sonra dostuna dönüşen Paris, Lorelai'ın otelden arkadaşları Michel ve Sookie, daha sonra Rory'nin sırayla erkek arkadaşları Dean, Jess ve Logan (hahshd). Bu diziyi de bu kadar harika yapan işte bu normallik. Yani hepimizin hayatımızda rastlayabileceğimiz insanlar ve günlük yaşamda yaşadıklarımız. Tabi ki onların sıradanlığı bizim sıradanlığımızdan farklı ama aslında herkesin yaşayabileceği olayları yaşıyor onlar da.
Devam etsem daha yüzlerce cümle yazabilirim o yüzden artık bu yazıyı sonlandırma vakti geldi galiba. Cep telefonunun sadece iletişim için kullanıldığı, filmlerin kasetten izlendiği, mahalle kavramının dibine kadar yaşandığı bir dönemde geçiyor Gilmore Girls ve buna rağmen yeni seride de bu gelenek devam ediyor. Hiçbir şey katmasa bile benim hayatıma iki harika kadın karakter katmış olan bu canım diziyi her ne kadar herkes izlesin istemesem de daha çok yayılması gerektiğini de düşünmüyor değilim. Bunu okuduktan sonra da 1-2 bölüme bakarsınız herhalde çünkü Gilmore Girls sadece bir dizi değil;
1 yorum
Bu da harika doğrusu
YanıtlaSil