­
FRANKENSTEIN / MARY SHELLEY KİTAP İNCELEMESİ - DENIZ IN NEVERLAND

FRANKENSTEIN / MARY SHELLEY KİTAP İNCELEMESİ

Şubat 28, 2015


Frankenstein; or the Modern Prometheus / Mary Shelley
İthaki Yayınları

 Ah! Hiçbir ölümlü o görüntünün dehşetine dayanamazdı. Hayat verilmiş bir mumya dahi o ucube kadar iğrenç olamazdı...Hayal kırıklıklarının en acısını duyuyordum.










   Mary Shelley Frankenstein’ı daha on dokuz yaşında yazmış. Rüyasında görmüş bu romanın fikrini. Ben rüyamda ceset parçalarını birleştirerek insan haline getirmeye çalışan birini görsem, sanırım çığlıklarımın ardı arkası kesilmezdi..
    Herkes duymuştur Frankenstein’ı. Kimi kitabını okumuştur, kimi filmini izlemiştir, kimi de sadece isim olarak duymuştur. Sanılanın aksine Frankenstein canavarın değil, onu yaratan doktorun soyadıdır. Victor Frankenstein çocukluğunu varlık içinde geçirmiş bir çocuktur. Dokuz, on yaşlarındayken annesi bir evlatlık edinir. Elizabeth o günden sonra Victor için kardeşten de öte olmuştur. Genç yaştan itibaren simya ve felsefeyle ilgilenmeye başlayan Victor, annesinin ölümünden sonra insan hastalıklarını daha çok araştırmaya başlar ve bir tıp okuluna gider. 
   Victor çok çeşitli alanlarda çalışmaya başlar. Bir insan yaratma fikri ise vardığı en son noktadır. Bu yönüyle Victor, ateşi çalarak insanı yaratan Prometheus'a da benzetilir.
   Canavarı yarattıktan sonra Victor kendini çok kötü hissetmeye başlar. Canavar iki buçuk metre boyunda, kolları ve bacakları anormal derecede uzun ve yüzü korkutucu bir yaratıktır. Victor yaratığının dehşetine dayanamaz ve ortamı terkeder.
   Hikayenin ilerleyen zamanlarında Victor'un kardeşi öldürülür. Katili olarak, ailenin yakını olan bir kız suçlanır çünkü kızın cebinde Victor'un kardeşinin kolyesi bulunur. Victor asıl katilin canavar olduğuna emindir, yani dolaylı yoldan katil kendisidir. Bu olay Victor'ı yıkar çünkü hem kardeşinin ölümü hemde kızın idamı, kendisini çok kötü hissetmesine neden olur. 
   Daha sonra canavar yaratıcısıyla buluşmaya karar verir ve Victor'ın izini bulur. Başta onu çok tersleyen Victor, sonradan yaratığını dinlemeye başlar. Yaratık aslında oldukça iyi kalpli biridir. Bir bebek gibi başlar hayata. Zaman zaman insanların tiksintisi ve dışlamalarıyla karşılaşır. Daha sonra bir ailenin evinin bitişiğindeki kulübeye yerleşir ve onları izlemeye başlar. Orda okumayı ve konuşmayı öğrenir, hiç farkında olmadığı duyguların farkına varır. Bu aileyi çok sevdiği için onlara açılmaya karar verir ama yine dış görüntüsü nedeniyle dışlanır ve dövülür.
  Yaşananlardan sonra yaratık insanların artık onu dışlamasına dayanamaz. Victor'a tüm bunları anlattıktan sonra, Victor'dan, kendisine bir eş yaratmasını ister ve eğer bir eşi olursa onunla tüm insanlardan uzaklaşacağını ve bir daha Victor'ı rahatsız etmeyeceğini söyler. Victor bunu kesinlikle reddeder çünkü yaratıktan dolayı zaten yeteri kadar vicdan azabı yaşamıştır. Ama yaratık, eğer bunu yapmazsa, Victor'ın yakınlarını da öldüreceğini söyler. Böylece çaresiz Victor işe koyulmaya başlar.

   Yaratığa söz vermesine rağmen Victor başladığı işi tamamlamaz ve kaçar. Ama yaratık intikam yeminini unutmamıştır. Önce Victor'ın çok yakın arkadaşını, sonra da Victor ve Elizabeth'in evlendiği gece Elizabeth'i öldürür. Victor artık olanlara dayanamaz ve yaratığın peşine düşer çünkü onu öldürmeden rahat etmeyecektir.

  Hikayenin bundan sonrası kaçma kovalamacayla devam eder ve kuzeyde bir arayış başlar.
 Mary Shelley'nin Frankenstein'ı dönemin ilk korku-gotik romanlarından olduğu için oldukça ses getirmiştir. Ama açıkçası ben bu kitaptan pek beklediğimi alamadım. Victor yaratığı daha kitabın çok başlarında yaratıyor ve epeyce bir süre yaratıktan ses çıkmıyor. Bu süreçte okuyucu sadece Victor'ın yaşadıklarını ve düşüncelerini okuyor. Bazı yerlerde yazar herşeyi uzun uzadıya anlatmış bu nedenle açıkçası diyalogların dışında okuması biraz zor bir kitap. 
  Herşeye rağmen, bir canlı yaratmaya kalkışarak kendini Tanrı yerine koyma fikrinin insana nelere mal olduğunu açıkça görüyoruz. Sonuçta iki taraf da mutsuz. Çünkü yaratık yaratılmaktan memnun değildi ve Victor'da yarattığından pişmanlık duyuyordu. Bu açıdan yazarın bir Tanrı inanışı olduğunu ve yazdıklarıyla Tanrıya başkaldırdığını da görebiliyoruz. 
 Arzu edenler kitabını okuyabilir veya en ünlüsü 1931'de çekilen Frankenstein'ı izleyebilirler. Hepinize iyi günler dilerim...

You Might Also Like

0 yorum