THE MAKING OF HARRY POTTER WARNER BROS. STUDYO TURU

Eylül 05, 2017


   Unutulmayacak bir tecrübe, her Potterhead'in hayatında bir kere de olsa yaşaması gereken bir an. Bugün taa Ocak'da gittiğimiz Londra'da, benim için kesinlikle gidilmesi gereken en önemli yer olan Warner Bros. Stüdyosu turumuzdan bahsedeceğim. Bunu kesinlikle kimseyi kıskandırmak veya özendirmek için yapmıyorum. Aksine gitmek isteyen ve bilgi almak isteyenler için yapıyorum. Çünkü ben gitmeden önce pek detaylı bir yazı bulamamıştım. 
  Umarım herkes bir gün ziyaret etme fırsatı bulur. Bu benim için de imkansız gibi görünen bir şeydi. Ben de saatlerce Youtube'dan stüdyonun videolarını izler ve bilet fiyatlarına bakardım sonra da  "Amaan sanki gidebilcen de, ne diye bakıyosun?" der ve gerçek hayata geri dönerdim. Ama başardım ve ben başardıysam siz de başarabilirsiniz. 
  (Epey uzun ve bol fotoğraflı olacak. Yazıyı bu müzik eşliğinde okumanızı tavsiye ederim.)


   Londra Euston istasyonundan bindiğimiz trenle Watford Junction'a doğru yol aldık. Heyecan tavan. Yol uzun. Yol arkadaşım Nurşen her ne kadar benim kadar heyecanlı olmasa da, çünkü kendisini zorla götürdüm, yeşillikler içinde bir tren yolculuğu oldu. Kendi kendime "Vay be, harbiden gidiyorum." diyordum. Her neyse, sağ salim durağımıza vardıktan sonra, şu meşhur, kesin bir yerlerde gördüğünüz, dışı stüdyo resimleriyle falan kaplı otobüse bindik. Bu otobüs 2.5 pound gidiş-dönüş. Sizi direk stüdyonun kapısına bırakıyor.



  
 Otobüs hareket edince otobüsteki ekranda stüdyonun yapımıyla ilgili bir belgesel oynamaya başladı. Biricik Arthur babamız anlatmaya başladı. Arkadan da filmden müzikler çalıyor. Ben başladım hafiften ağlamaya, aynı zamanda Nurşen'in küçük hakaretlerine de maruz kaldım çünkü kendisi anlayamadı hislerimi tam olarak. Bu gezi onun için tamamen sıradan bir geziydi.



  
  İnternetten aldığımız biletlerin numarasını, sırada epey  bir bekledikten sonra kioska girdik ve biletlerimizi    çıkarttık. Satın almak veya bilgi edinmek için buraya göz atabilirsiniz. Biletin fiyatı kişi başı 39 pound. Evet bayağı  bir tuzlu. Ama Londra'ya da kırk yılda bir gidince tabi  ki bilet almamazlık edemezdim. Sonuçta her Potterhead'in  hayalidir bu. 
   Bu aşamayı da geçince içeri girip, orda da başka bir  sıraya katılıp, görevlilerin bilet arkasındaki barkodu  okutmalarını bekliyorsunuz. Bir Ocak ayında gittiğimiz  için noel ağacı hala girişte duruyordu. Ayrıca girişe  küçük bir Fantastic Beasts köşesi yapmışlar. Burada da  karakterlerin kostümleri ve eşyaları bulunuyordu. 


  
    
 Gruplar halinde bir sinema salonuna alındık. Dev ekranda altın üçlünün filmlerin yapımını anlattığı bir video izlettiler. Burada da tabi ki ben duygusal anlar yaşıyorum. Sonra videoyu izlediğimiz perde kalkıyor ve hoop, Hogwarts yemek salonunun kapısı beliriyor. Herkesten şaşkınlık nidaları yükselmeye başlıyor ve kapıdaki adam "Heyecan var mı millet?" tarzı konuşmalar yapıyor. Daha sonra "Doğum günü olan var mı?" diye soruyor ve o gün doğum günü olduğunu söyleyen (bence yalandı) bir kız adamın yanına gidiyor ve birlikte salonun kapısını açıyorlar. O an çok pişman oldum benim doğum günüm demediğim için ama neyse iş işten geçti. Eğer siz giderseniz adam sorunca direk atılın nasılsa kanıtlamanızı beklemeyecek.



  Daha sonra sırayla filmde kullanılan kıyafetleri ve dekorları görüyorsunuz. Bellatrix'in saçından tutun Luna'nın ayakkabılarına kadar her şey mevcut. Yenilen yemeklerin maketleri bile bulunuyor. Baştan sona gezerken adeta sekiz filmi de yaşıyorsunuz.


Gryffindor Ortak Odası



  Buraları da gezip bitirince Hogwarts ekspresi arz-ı endam ediyor. O an keşke trene atlayıp, çayırların arasından geçerek okula doğru yol alsak diye geçiriyor insan içinden. 

  İlk trenin haricinde, her filmde gösterilen kompartımanları ve içindeki dekorları da görebileceğiniz başka bir tren daha var. Bu resim de o trenden. Meşhur sahne, yine bir damla yaş akar....

  Yine bazı harika objeler. Bakarken camı kırıp alasım geldi hepsini.
  Burdan sonra da dışarı çıkılıyor. Burda Knight Bus, Dursley'lerin evi ve Harry'nin Godric's Hollow'da doğduğu ev var. Ayrıca içinde fotoğraf çekilebileceğiniz, mavi otomobil ve Hagrid'in sepetli motorsikleti de var. Bakınız;

 Bu bölümde Hagrid görevinin altından başarıyla kalkan sevgili dostum Nurşen'e teşekkürü borç bilirim. Bu dünyayla hiç ilgin olmasa da beni yalnız bırakmadığın için çok sağol...
 Daha sonra yemek yenen alana geliniyor ve burda kaymak birası da içebiliyorsunuz. Söylenenlerin aksine bence kaymak birası çok güzeldi. E bir Üç Süpürge'deki kadar iyi değildi ama neyse...

 Bu kadar resimden sonra söyleyecek pek de bir şey kalmıyor. Umarım hoşunuza gitmiştir. Sadece sevenlerine güzel anılar göstermek istedim. Umarım bilgisayarının başından biletlere bakan veya stüdyo videoları izleyen herkes bir gün gitme fırsatını yakalar. Sonuçta hayaller gerçekleştirilmek için varlar. 
 Son olarak sizi bu eşsiz Hogwarts manzarasıyla baş başa bırakıyorum. Sevgili Jo'nun da dediği gibi,  “Whether you come back by page or by the big screen, Hogwarts will always be there to welcome you home.”


You Might Also Like

5 yorum