­
SEX AND THE CITY: HEPİMİZ BİRİMİZ İÇİN - DENIZ IN NEVERLAND

SEX AND THE CITY: HEPİMİZ BİRİMİZ İÇİN

Nisan 19, 2018


  Geçtiğimiz ay adeta binge-watching modunda bitirdiğim ve ardından boşluğa düştüğüm Sex and the City'den bahsetmenin zamanı geldi. Bu yazıyı hep erteliyordum (zaten kimse beklemiyor) çünkü neyden bahsedeceğimi tam olarak bilemiyorum. Dizi sadece dört kadının arkadaşlığını konu alıyor gibi görünse de anlattığı şeyler her karakterle beraber yüze katlanıyor. Ama esasında özü ilişkiler ve arkadaşlık tabi.
 Dizinin ilk sezonunu çok daha önce izleyip bitirmiştim ve yetişkinlerin hayatını anlatıyor olması ile birlikte, beraberinde gelen aşırı cinsellik benimle ikinci sezon arasına biraz mesafe koymuştu. Ama kendi kendime "artık sen de büyüyorsun," dedim "kadınlar neden seviyor bu diziyi bu kadar öğrenmelisin." dedim. (bu arada 23 yaşındayım, ufal da cebime gir) Hali hazırda bana da Gossip Girl gibi, Gilmore Girls gibi seri şekilde izleyeceğim bir dizi lazımdı ve bu batağa girdim. Yemin ederim insan izlerken kendini durduramıyor. Şimdi ne olacak, Aidan Carrie'yi affedecek mi derken sezon sezon ileriye gidiyorsunuz. Kendinizi, onlarla alakanız olmamasına rağmen bu dört kadına da yakın hissediyorsunuz ve onların hafta sonu kahvaltılarına siz de kahvenizle konuk oluyorsunuz ve Voila! artık siz de bir New York kadınısınız. İşte bizim istediğimiz de bu. Belki de gerçek hayatta hiç bulamayacağımız o cesur şehir yaşamı.
 Şimdi burada dizideki mantık hatalarından ya da Carrie'nin hangi parayla o ayakkabıları aldığından bahsedip can sıkmayacağım çünkü bu bir kurgu, bir chick-lit. Allah aşkına zaten iki gram mutlu oluyoruz izlerken bir de gerçek hayata dönüp canımızı mı sıkalım. Neyse, bizim izlediğimiz her bölüm, onların haftada bir veya iki gününü gösteriyor. Her bölümde, her hafta aksatmadıkları brunchlarına giderler, Central Park'da biraz gezinirler, birbirlerine geçen akşam birlikte oldukları adamdan bahsederler ve gece de kulüpte Martini ya da Cosmopolitan içip eğlenirler; şanslılarsa da eve bir yakışıklıyla dönerler. Tabi biz bunları hep Carrie'nin "I couldn't help but wonder..." cümleleriyle detaylıca öğreniriz. Böyle baktığımızda gayet güzel, her kadının özeneceği bir hayat gibi görünüyor. Bana çok sığ gelen noktası ise sürekli bir erkekle beraber olmaları gerektiğini kafalarına kodlamaları idi. Bir hafta kimseyle görüşmeyedursunlar, hemen "Aaa, Miranda, nasıl yaşıyorsun bu çöl hayatını?" moduna giriyorlardı. Çünkü amaçları doğru erkeği bulmak ve doğru erkeği bulacağım diye ya da sadece eğlencesine hemen flörte başlayabiliyorlar. (Valla izlerken hayran kaldım bu gerçekten büyük bir yetenek.) Tabi bu durum kesinlikle yargıladığım bir şey değil, bu her ne kadar dizi olsa da bunlar yaşanan şeyler, kimse de kimsenin hayatına karışamaz. Sadece, "Yav bu kadınlar da seks manyağı çıktı." kafasında izleyen insanlar için, gelecek sezonlarda kızların hayatları daha sadeleşiyor ve düzene giriyor, bilin istedim. Zaten dizinin adına bakacak olursak anlatmak istediği şeyi açıkça görebiliriz.
  Diyeceksiniz ki "Hayırdır, Sarah Jessica Parker sana para mı verdi diziyi öv diye?" Hayır nerede o günler, sadece bu dizinin sırf seks dizisi olarak görülmesinden hoşlanmıyorum. Bize asıl anlatılmak istenen, bana kalırsa, tek başlarına ne yaşarlarsa yaşasınlar, ister iş hayatları karman çorman olsun, ister sevdikleri adamlar pisliğin teki çıksın, günün sonunda birbirlerine dönüyorlar. Hayatınızın çamura saplandığını düşündüğünüz zamanlarda arayacak, dertleşecek bir, hatta dört dostunuzun olması çok güzel bir olay. Felaket bir şey olmasına da gerek yok, derdinizi paylaşın yeter. Sizi yargılamayacak, derdinize çözüm aramaya çalışacak ve sizi mutlu eden dostlar, sadece varlığıyla bile... İşte benim de bu dizide gördüğüm bu oldu. Hiçbirinin hayatı mükemmel değil, her ne kadar bize öyle görünse de. Evet Carrie çoğu kişinin hayalini kurduğu bir iş olan köşe yazarlığı yapıyor ve ne hikmetse epey bir para kazanıyor, Miranda kariyerinin zirvesinde bir avukat ve çok güçlü bir karakter, Charlotte kesinlikle Türkiye'de olsa tutunamayacağı bir iş olan galeri işletmeciliği yapıyor ve oldukça romantik ve Samantha, onun hakkında ne desem az, tam bir alfa. Erkeklerin dünyasında, bir kadın olarak nasıl ayakta durulacağını belki de en iyi bilen insan. Her bölümde en az bir adet ders veren repliği bulunuyor. Çoğu eleştirmen tarafından dizinin kadınları güçlü falan göstermediği savunulsa da, bana kalırsa yeteri kadar göstermeye çalışıyor.

  Dizinin en sevdiğim yanları;

  •  New York; benim bir yapımı izlemem için en büyük etken kesinlikle bu şehir.
  •  Moda; şimdi izlediğimizde her ne kadar 2000'lerin modası epey garip görünse de hepsinin giydiği birbirinden iddialı kıyafetler ve tasarım marka hayranlıkları çok güzel (Miranda hariç)
  •  Carrie'nin işi; tamam diğer kahramanlarımız da dimdik ayakta ama Carrie'nin haftada bir gazetede köşe yazısının yayınlanması, ardından Vogue'da yazmaya başlaması ve de son olarak köşe yazılarının kitaba dönüştürülmesi... Daha ne diyeyim.
  •  Zeki diyaloglar; bir dizinin en sevdiğim özelliği de zeki karakterler barındırması ve akabinde gelen nokta atışları. Dizinin bana kalırsa en zekisi de Miranda. 
  •  Yalnız yaşamak; eskiden sorsalar kesinlikle yalnız yaşayamayacağımı söylerdim ama artık kendi daireme sahip olmanın hayallerini kurar oldum. Tabi bu hayat bize dizilerde gösterildiği gibi olmayacaksa da, insan hayal etmeden duramıyor.
  •   Zaman dilimi; doksanların sonu, iki binlerin başı. Her şey o kadar güzel ki; cep telefonu yeni çıkmış, insanlar daha az, her şey çok çabuk tüketilmiyor. Bu zamanın gözüyle bakınca değişikliklerin epey farkına varabiliyorsunuz. 
  •   Farklı yaşamlar; zengin bir ailede yetişmiş Charlotte ve onun aile değerlerini öğrenebildiğimiz gibi, küçük yaştan itibaren barlarda garson olarak çalışıp şimdi kariyer sahibi bir kadın olan Samantha'yı da anlayabiliyoruz. New York'un elit kesimlerini, geniş bir topluluk olsalar da zengin kesimin aslında nasıl da birbirlerini tanıdıklarını görüyoruz, bunun yanında Brooklyn'in başlı başına nasıl eziklendiğine de şahit oluyoruz.


  İnsanın canı sıkılınca bir bölüm izleyip keyfini yerine getiren bir dizi Sex and the City. Çok fazla anlam da yüklememek lazım. Ama aynı zamanda sinirlerinizi de zıplatabilir çünkü karakterlerimiz her zaman doğru kararları vermiyorlar. Yirmilerinize henüz gelmediyseniz hoşunuza gitmeyebilir ama buna da siz karar verin artık. Kimsenin sizi sınırlamasına da izin vermeyin. Bye.

You Might Also Like

0 yorum