BIG LITTLE LIES: YALANCININ MUMU SONSUZA KADAR YANAR
Ağustos 02, 2019Eveet. Son yılların en büyük yapımlarından Big Little Lies'ın bir sezonunun daha sonuna geldik. Yedi bölümün sonunda dizi hakkında ne düşünüyorsun diye sorsalar sanırım "mehh" derim. Çünkü konu olarak kısıtlı, özellikle romandan uyarlanan dizilerin talihsizliğine yakalanmış Big Little Lies'da: 2. Sezon talihsizliği. (Aynı talihsizlik için bkz. 13 Reasons Why)
Oyuncuların efsane olması, başrollerin hepsinin kadınlardan oluşması, içinde cinayet ve muhteşem okyanus manzaraları barındırması, ilk yayınlandığında dizinin ses getirmesi için yetti de arttı bile. Sonunu baştan biliyorduk. Birisi ölmüştü... Seviyoruz cinayet ve entrika konularını. İzledik ve bayıldık. Hatta biraz da buruktu içimiz çünkü ölen Alexander Skarsgard'dı. Neyse bunu da atlattık hatta 2. sezon için ümitlendik çünkü ortada, açığa çıkıp çıkmayacağı belirsiz bir yalan vardı. Ama ümitlerimiz birer balon gibi sönmeye başladı. Çünkü 2. sezon ne yazık ki beklediğimizi veremedi.
Bu sezonun en büyük bombası, Meryl Streep'in de kasta katılacağıydı. Belki de bu yüzden daha çok ümitlendik. Ama Mary Louise karakteri kötü desen tam değil, iyi desen hiç değil, oğlunun cinayet sonucu öldürüldüğünü kanıtlamak için gelip, bunun için en ufak bir şey yapmayan değişik bir karakterdi. Tek yaptığı birilerini sinirden kudurtup, torunlarını kaybettiği oğlunun yerine geçirebilmek için Celeste'in elinden almaya çalışmak oldu. Evet, bu karakteri sanırım tamamen bu şekilde özetleyebilirim. Diyecek başka bir şey kalmadı. Ha, bir de Perry'nin şiddete eğilimli büyümesinin sorumlusu. Tamam, şimdi oldu.
Monterey beşlisi. Cinayetin pardon kazanın tek görgü tanıkları oldukları için onlara takılan isim. Nasıl, hiç katil gibi durmuyorlar değil mi? Elbette beşi birden katil değil, Perry'yi iten Bonnie'ydi ama sonuçta diğerleri de yalancı. Açıkçası olaydan sonra çok da vicdan azabı çekmeyip hayatlarına devam etmeleri hoş ve kafa karıştırıcıydı. Ama bir kişi dışında. Evet, söz burda sezon boyunca vicdan azabının Allahını yaşayıp, sürekli mızmızlanıp "Ayh bana bulaşmayın.""Lütfen beni yalnız bırakın.""Ben bir adam öldürdüm bununla yaşayamıyorum." diye ortalarda dolaşan Bonnie'ye geliyor. Kardeşim, madem için içini yiyor, git anlat polise. On kere polis departmanının önünden dönüyor. Hayır efendim, diğerlerinin "Yapma,etme, bu işte hep birlikteyiz." sözlerinin onu itiraf etmekten vazgeçirecek kadar ikna edici olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta vicdan diğer her şeye ağır basar. Sen geceleri rahat uyuyamıyorsan gidip itiraf edeceksin. Sanki beşi kırk yıllık dostmuş da yaşadıklarını içine atıyor bir de. Hele Bonnie'nin nerden çıktığı belirsiz, daha sonra inme inip hastanelere düşen annesine ne demeli? Bakın bunlar aslında tek başına bakıldığında ince ve güzel konular. Evet bu vesileyle Bonnie'nin çocukluğunda yaşadığı sıkıntılara değinilmiş ama yok Perry'yi iterken aslında annesini itiyormuş da falan filan. Bırakın kardeşim bunları. Hayır arka planda çok güzel bir senaryo olur da bunlara ek olarak Bonnie'nin geçmişini verirsiniz tamam. Ama onun zor çocukluğu maalesef böyle bir dizide asıl konu olacak kadar şaşırtıcı değil.
Gelelim diğerlerine. Celeste'ten çok fazla bahsetmek istemiyorum. Adını bile yazınca içimi afakanlar basıyor. Bu karakter kelime anlamıyla hüzün. Kocasının ölümünden sonra kaynanasıyla uğraşıp bozulan ruhsal durumunu düzeltmeye çalışıyor, bir de çocukları var tabi. Kadın sürekli mücadele halinde. Sürekli. Kafası hep meşgul. Kafasını boşaltmak için de bu süre zarfında birkaç erkekle birlikteliği oluyor. Bununla da suçlanıyor o da ayrı bir mesele. E bir de çocuklarının velayeti için mahkemelerde süründü. Kısacası izlemek bile ağır ağır nefes verdiriyor Celeste'i. Nicole Kidman güzel oynamış ama Emmy'lik de değildi kimse kusura bakmasın.
Madeline ve uyuz kocası Ed yine sinirlerimi zıplatan karakterler oldu. Madeline'in Ed'i aldattığı ortaya çıkıyor ve bir sezon boyunca ilişkilerinde nereye gideceklerini bulmaya çalışıyorlar. Ed ayrılıyor mu ayrılmıyor mu bir türlü belli değil. Evin içinde dolaşıyor Madeline'e vicdan azabı çektirmeye çalışıyor. Tamam haklısın kardeşim. Ama kadın pişman zaten. Terk ediyorsan terk et git yani. Bir giriyor bir çıkıyor deli etti. Madeline biraz silik kaldı bana göre bu sezon. Başta kızını üniversiteye yollamaya çalışarak baskıcı anne rolünü devam ettirdi sonra onu bıraktı. Biraz da Mary Louise ile tartıştı ama bu kadar. Bana pek etkileyici gelmedi.
Jane, Jane, Jane... Nerden başlasam. Tecavüze uğradı, o pisliğin karısıyla arkadaş oldu, adam ölünce çocuğu babasının kim olduğunu öğrendi... Bu kız da ayrı bir dram. Ama beni en çok üzen tarafı yaşadığı travma sonucu yeni tanıştığı Corey'le adam akıllı bir ilişki yaşayamaması oldu. Bir de o kakülleri. Uzasın şu kaküller diye bildiğim bütün duaları ettim dizi izlerken. Neticesinde hem Jane Corey'le daha rahat etmeye başladı hem de kakülleri uzadı. Sen yat kalk bana dua et Jane.
Bir de bir polis geziniyor ortalarda, arada bir hortlak gibi dikiliyor karşılarına. Allahım sabır ver. Sonu bir yere dayanmayan sahnelerden nefret ediyorum gerçekten. Çekip çekip önümüze atmayın şu sahneleri. (Ve Amerika'da kartlar yeniden dağıtılır.)
Ödül sezonunda nelerle karşılaşırlar bilemiyorum ama elleri pek bol dönmezler bana kalırsa. Laura Dern seneye en iyi kadın oyuncuyu zorlar ve alabilir. Onun dışında sırf nezaketten tapındıkları Meryl Streep'e yardımcı kadın oyuncu ödülü gidebilir. Sonuç olarak sorarım size yapımcı abiler, koca afişe "SECRETS ALWAYS SURFACE" yazmışsınız. Pardon da hangi yalan çıktı ortaya ben orayı kaçırdım sanırım. Biri bana anlatsın.
Bir de dizide maalesef yer almayan ama fotoğrafları önceden sızan şu sahneyi paylaşmak istiyorum. Neden kestiler bu sahneyi aşırı merak ediyorum. Bunun hakkında atılan tweet de ayrı komik. Ama sanırım biraz aşırıya kaçar diye silindi sahne, neyse. Onlar bilir işlerini.
Görüşmek üzere.
0 yorum