MINDHUNTER 2. SEZON YORUMU
Ağustos 31, 2019Efsane bir Mindhunter sezonunun daha sonuna geldik. Gerim gerim geren, sonunda ise "bu dünyanın çivisi çıkmış" dedirten bir sezondu. İlk sezondaki gibi yine tarihte iz bırakmış seri katiller karışımıza çıktı. Her biri sadece görüşmeler sırasında gözüküyor zaten. Beni en heyecanlandıran kişi Charles Manson’dı, o da bir bölümden fazla gözükmedi.
Öncelikle Jonathan Groff’un (Holden Ford) dünyalar tatlısı
bir insan olmasından başlamak istiyorum. Kardeşimin uzun ısrarları sonucu
Glee’ye başlamamdan mütevellit bu adama sevgim kabardı. Evde her gün Hamilton
Soundtrack’lerinin dinlenmesini saymıyorum bile. Bir insanın sesi bu kadar mı
güzel olur yahu. O konuşurken bile kulaklarım bayram ediyor, bırakın şarkı
söylemesini. Minnoş biri olmasından dolayı da canlandırdığı Holden karakteri
biraz yumuşak başlı. Lakin geçen sezon Holden bir tık daha sert yapıdaydı
sanki, tabi bunu 1. sezonun sonunda geçirdiği panik atağa da bağlayabiliriz.
Ben Holden’ın bir panik atak daha geçirmesini bekliyordum çünkü müdür sürekli sahip çıksınlar diye Bill ve Wendy’yi uyarıp durdu. Ama onca olayın içinde Holden’cığım aksiyon yaşatmadı sağ olsun.
Rutin olarak görüştükleri katillerle birlikte, 2005 yılında
yakalanan BTK (Bind, Torture, Kill) lakaplı Dennis Rader’ın hikayesine
giriş yapıyoruz ve yaşanan çocuk ölümleri yüzünden Atlanta’ya doğru yola
çıkıyoruz. Koca yürekli FBI, Atlanta’da bu ölümler için hala doğru düzgün önlem
alınamadığından bölgeye çıkarma yapıyor ve onlarca siyahi çocuğun
öldürülmesinin sorumlusunu arıyor. Son 4-5 bölüm tamamen bunun üzerine. Sürekli
arayıştalar. Tabi bu arada Bill’in psikopat çocuğu ve aileye yaşattığı gerilim
de arka plana atılamaz. Bu çocuk ilerde katil olur ben söyleyeyim. Bill’in
Kansas ve Atlanta arasında sürekli mekik dokuduğu operasyon sürecini izlemek bile yorucuydu. Bir yandan katilin peşinde bir yandan çocuğu ve karısı için evde
bulunmak zorunda… Zor valla zor.
Ne diyordum, heh, bu çocuk katilinin peşinde birkaç bölüm
ilerliyor ondan sonra şüpheli biri yakalanıyor, Holden onun aradıkları kişi
olduğundan emin, tabi o emin olursa ben de eminim, ama bir türlü kanıt
bulamıyorlar. Sonunda adamı suçlayacak olan kanıtlar bulunuyor, ama iki
çocuktan alınan örneklerle. Diğer 20’den fazla çocuğun davası çözülemiyor.
Ebeveynler için çok kötü bir durum gerçekten.
Dizi çok güzel, kaliteli tamam da insanı yaşamdan soğutuyor
resmen. Dünyada bu kadar kötülüğün olduğunu öğrenince insanlara da başka gözle
bakar oluyorsunuz. Kimseye güvenilmiyor. Bu seri katillerin bazıları özel
hayatlarını, katil yaşamlarından çok iyi derecede ayırabiliyor. Dennis Rader
örneğin, insanları boğarak öldürmesinin yanı sıra çok iyi bir baba ve eş.
Araştırmalar katillerin bir yerde açık verdiğini söylese de Rader’ın 40 yıl
sonra anca yakalandığını görüp “hadi ordan” diyorsunuz. Aman Türkiye’de bir şey
olmaz demeyin, çevreye karşı tedbirinizi alın.
Dizi yorumundan başlayıp dünyanın pisliğine atıfta bulunan
bu yazıyı buraya kadar okuyan siz değerli ziyaretçilerime teşekkür ediyor, bir
başka yazıda buluşmak üzere, hoşçakalın diyorum.
0 yorum